|
|
|
SİDE ANTİK KENTİ -ANTALYA
Antalya’nın Manavgat ilçesine bağlı bir yarım ada olan Side, M.Ö. 7.yüzyıldan önce kurulduğu tahmin edilmektedir. Side, eski Anadolu tanrıçalarının kutsal meyvesi olan “Nar” anlamına gelmektedir ve aynı zamanda Side kentinin amblemi olarak da kullanılmaktadır. Eldeki yazıtlara bakıldığında M.Ö. 3.yüzyıla kadar kente özgü bir dil olan “Sidece” dilinden söz edilir. Sidece, çeşitli kaynaklarda Anadolu’nun yerli halkı olan Luvilerin kullandığı Luvice kökenli bir dil olarak kabul edilse de, hala tam olarak çözümlenemeyen bu dil Hint-Avrupa dillerinden olduğu kabul edilmektedir. Bu liman kentine sırasıyla Hititler, Lidyalılar, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar egemenlik hüküm sürmüştür.
M.Ö. 2.yüzyılda Ptolemaioslar’ın güçlü savaş ve ticaretleri sayesinde şehir en parlak dönemini yaşamıştır. Bu sürede imar edilip bilim, kültür ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Başta Apollon ve Athena olmak üzere Aphrodit, Ares, Asklepios, Hegaia, Kharitler, Demeter, Dionysos, Hermes gibi birçok tanrıya inanıp tapan Sideliler, M.S. 4.yüzyılda Hristiyanlaşmaya başlamışlardır. M.S. 5.yüzyılda Pamfilya Metropolisi (Piskoposluk Merkezi) olunca, iki yüz yıl boyunca en parlak piskoposluk dönemini yaşamışlardır. Roma dönemiyle birlikte ticaretin merkezi konumuna gelmiştir. Özellikle köle ticaretinin yaşandığı zengin ve parlak bir dönem yaşansa da, Arap coğrafyacı İdrisi’nin söylediğine göre; şehir yağmalama ve yangınlar sonucu terk edilmiştir. Terk eden halkının büyük çoğunluğu ise, Antalya’ya göç etmiştir. 19.yüzyılda Girit bölgesinden gelen göçmenler ise bu güzelim liman kentinin kalıntıları üzerine yerleşmiş ve Selimiye mahallesini kurmuşlardır. Bugünkü köyün çekirdeğini de oluşturan köy zamanla tüm yarımadayı kaplamıştır.
Bu tarihi yarım adanın gelin birde yapılarına dilimiz döndüğünce sizlere anlatmaya çalışayım. Ana yoldan ayrıldıktan sonra şehri çeviren ve M.Ö. 2. Yüzyıla ait kara surlarının ana kapısından içeri girilir. Ana kapı, yanında bulunan iki adet kuleyle korunmaktadır. Bu kapının karşısında yol kenarında bulunan üç büyük nişli anıtsal çeşmenin (Nymphaeum) 9 adet akan çeşmesi bulunmaktadır. Bundan dolayı 9 çeşme olarak bilinen yapının kaynağı ise, Manavgat çayıdır. 20 metre yüksekliğinde ve 52 metre genişliğinde inşa edilen yapının meydana gelen depremler sonucunda yüksekliğinin 12 metreye düştüğü yada başka bir ifadeyle ayakta kalabildiğini gözlemleyebiliyorsunuz. Çeşme ise restorasyon çalışmasından dolayı akmasa da, bu tarihi anıtsal çeşme sizleri kabaca bitmiş haliyle bile büyülemeye yetiyor.
Çeşmenin hemen yanında 2 adet sütunlu yol karşınıza çıkmaktadır. Ana sütunlu yolu trafik işgal etmekte olup bu yol üzerinden devam ederseniz kenarlarda küçük küçük dükkanlar, agora, tiyatro, hamam ve evler sizleri şehrin limanına kadar götürmektedir. İkincisi ise çeşmenin hemen sol tarafından başlayarak limanda ve tapınaklarda son bulan bir cadde olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında iki sütunlu caddenin de limana kesişiyor olması ne kadar ilginç bir tesadüf değil mi? =)
Bizler ana sütunlu yoldan devam ederek zamanın dükkanlarına ve evlerine bakarak Vespasianus çeşmesine ulaşıyoruz. Yarım adanın en dar noktasında bulunan Vespasianus çeşmesinin yanında bulunan 15 metre yükseklikteki kemer tüm ihtişamıyla ayakta kalmayı başaran nadir yapılardan bir tanesidir. Günümüzde bu kapının içinden geçilerek trafik akmaktadır. Coğrafi yetersizlik, teknik imkansızlıklardan dolayı trafiğin buradan akıyor olması gerçekten çok üzücü olmakla birlikte kabul etmek çok güç.
Bu kemerden geçtiğinizde sizleri Side’nin en nadide yapılarından biri olan tiyatrosu karşılamaktadır. M.S. 2.yüzyıla ait olan tiyatro 20 metre yükseklikte olup, yaklaşık 15 bin kapasiteye sahiptir. Sahne binası üç katlıdır. Bu tiyatroyu diğer tiyatrolardan ayıran bir özellik de şudur; diğer tüm tiyatrolar dağın arkasına alarak inşa edilirken, Side tiyatrosu coğrafi konumunun uygun olmadığından dolayı kemerlerin üzerine konumlandırılarak yapılmıştır. Roma döneminde gladyatör ve vahşi hayvan mücadeleleri için orkestra kısmı korkuluklarla çevrilmiştir. Bizans döneminde ise Hristiyan ayinleri için kullanılan tiyatro, mimari olarak zengin süslemelere sahiptir. Tiyatro dışındaki galeride 14 dükkan ve 5 giriş yeri bulunmaktadır.
Tiyatronun hemen yan tarafında bulunan hamam, M.S. 5.yüzyılda inşa edilmiştir. 1962 yılında restore edilerek müzeye dönüştürülmüş olan hamam, Soyunma odaları (Apodyterium), ılık oda (Tepidairum), sıcak oda (Caldarium) ve soğuk oda (Frigdirum) olmak üzere 4 bölümden oluşmaktadır. Müzeye girdiğinizde yani hamama, duvarların altında yer alan sıcak su borularını gözlemleyebiliyorsunuz. Bu gelenek Bizans ve Osmanlı da aynı şekilde devam ederek günümüze kadar ulaşan bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır. Hamamın müzeye çevrildiğini söylemiştik. Müze içerisinde yer alan Helenistik, Roma ve Bizans dönemine ait, yazıtlar, heykeller, lahitler, portreler, amphoralar, mezar stelleri gibi birçok alana ait eser müzede sergilenmektedir. Bunların çoğu Prof.Dr.Arif Müfid Mansel tarafından yapılan kazılar sonucunda çıkarılan eserlerdir. Tiyatro etrafında yapılaşan bir başka yapıysa Dionysos Tapınağıdır. Erken Roma dönemine ait olan Dionysos Tapınağı, Vespasianus anıtının hemen bitişiğinde bulunmaktadır. Yapı ile ilgili çok bilgi bulunamasa da, Tapınağın Helenistik döneme dayandığı ve Hristiyanlığın yayılmasıyla birlikte tapınağın Bizans döneminde özelliğini yitirerek başka bir iş için kullanılmış olduğu belirtilmektedir.
Tiyatro’dan rahatlıkla gözlemlene bilinen ve o yıllarda birçok kararların oluşmasında başrol oynayan agora da kazı çalışmaları devam ettiği için içeriye giriş yapılamıyor.
Şehre girerken iki sütunlu yoldan bahsetmiştik. Anıtsal çeşmenin yanından uzanan sütunlu yola girdiğinizde sizleri büyükçe bir alanı kapsayan Gymnasium (spor salonu) karşılıyor. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur sözünü, yayıldığı geniş alana bakarak hakkıyla veren yerlerden biri olduğunu anlamaksa çok güç olmuyor. Gymnasium ile Tiyatronun hemen ortasında yer alan ve kentin koruyucu tanrıçası olan Tyche (şans tanrıçası) tapınağı vardır. Anadolu da görmeye alışık olmadığımız bir yapıya sahip olan bu yapının Antiokheia kentinde yer alan tapınağın bir kopyası olarak düşünülmektedir. M.S. 2 yüzyılda yapıldığı düşünülen Tapınağın neden Roma agoralarındaki gibi tam ortasına yapılmadığı hakkındaki sorulara ise cevap verilemez. 2 metrelik bir platform üzerine kurulan tapınak, 12 sütunlu bir galeriyle çevrilidir.
Side antik kentiyle özdeşleşen Athena ve Apollon tapınaklarına doğru yürürken sağda solda tek tük de olsa nar ağaçlarına rastlamak mümkün. Side’nin neden nar ile bütünleştiğini anlatayım sizlere. Mitolojiye göre; doğa ve verimlilik tanrıçası Side, Side’nin kızı ve Nymphalar (orman perileri) ile beraber Melas kıyısına (Manavgat) çiçek toplamaya gider. Renkli bir ağacın çiçeklerine hayran kalan Side, kızına bu çiçeklerden vermek için bir dalını koparır. Aslında bu ağaç kötü insanlardan korunmak için ağaca dönüşmüş bir tanrıçadır. Side birden kıpırdayamaz, ayakları toprakla bütünleşir ve parmak uçlarından yapraklar fışkırır. Nymphalar (orman perileri) bu duruma çok üzülür ve ağlarlar. Side’nin toprağa kök salmış ayaklarını gözyaşlarıyla ıslatırlar. Büyük bir hata yaptığını anlayan Side sakince şunları söyler ; “ Bundan böyle kan rengi meyvelerimle, doğanın ve yaşamın simgesi olacağım. Kızımı sık sık buraya getirin. Gölgemde oynasın ve ona anlatın sakın hiçbir çiçeği koparmasın. Hiçbir ağaca zarar vermesin. Belki her ağaç veya çiçek biçim değiştirmiş tanrıçadır.” der. Mitolojide böyle oluştuğuna inanılan bir hikayeye sahip olan Side ondan dolayı nar ağaçlarıyla doludur. Her ne kadar şehrin sembolü nar olsa da yarımadayla özdeşleşen asıl Apollon tapınağıdır. En azından kartpostalları süsleyen diyelim. Işık, güzellik ve sanat tanrısı olarak bildiğimiz Apollon’a ait tapınak, restore edilerek 5 adet sütun ve korint başlığıyla birlikte günümüze kadar ulaşmıştır. Bizans bazilikasının tam ortasında kalan Apollon tapınağı, o dönemde bazilika yapımında kullanılmak üzere Bizanslılar tarafından sökülmüştür. Apollon tapınağı bu tarihi kalıntılarıyla birlikte gerçekten görülmeye değer bir mirastır. Athena ve Apollon’dan önce Kybele(Tanrıların anası) ve Men’e (ay tanrısı) inanan Side de Ay tanrısı Men’ e adanmış tapınak kalıntılarını da görebilirsiniz.
Tatil planlarınızı yaparken bu yarım adayı es geçmeyin derim. Çünkü gezerken tarihi dokularına hayran kalacağınız ve tüm yaşanmışlıklara yerinde şahit olacağınız, deniziyle, Apollo’nun güneşi selamlamasıyla keyif alacağınız güzel tarihi bir yarımada Side.
Kaynak: Arkeogezgin
Fotoğraflar: Erol Şaşmaz |
SİDE ANTİK KENTİ -ANTALYA Fotoğraf Galerisi
| | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | |
|
|