|
|
|
FATİH SULTAN MEHMET BEDESTENİ –KARAKÖY-İSTANBUL
Öteden beri Avrupa ile ticaretin merkezi durumunda olan Galata, fetihten sonra daha hareketli ve zengin bir ticaret bölgesi haline gelmiştir. Ceneviz döneminde limanı ve esas pazar yeri, Yağkapanı Kapısı ile Balıkpazarı Kapısı arasında olan Galata’da, Osmanlı döneminde de aynı bölge kullanılmıştır. Ticaret mallarının tartılıp gümrük alındığı kapanların bulunduğu bölgede, Osmanlı döneminde bedesten ve hanlar inşa ettirilerek bölgenin ticari özelliği devam ettirilmiştir.
Fetihten sonra İstanbul’daki başlıca ticaret yapılarını Bedestenler, Kapalıçarşı, Arastalar ve Hanlar olarak dört ana grupta toplayabiliriz.
İstanbul’da ticaret yapıları arasında ilk grubu bedestenler oluşturmaktadır. Bez satanların yeri veya bez satılan yer anlamında kullanılan bedesten, Bezistan veya Bezzazistan kelimelerinden gelmektedir. Önceleri bez satılmak üzere yapılan, sonraları antika ve değerli eşya satışına tahsis edilen bedestenler, üzerleri kubbelerle örtülü, dört tarafı demir kapılı, taştan ve muhafazalı yapılardı. Bedestenlerde mahzen denilen odalardaki kasa ve dolaplarda, belli bir kira karşılığında, para ve kıymetli eşyalar muhafaza edilirdi.
İlk olarak inşa edilen ve çarşının ana çekirdeğini oluşturan yapı, İç Bedesten, Büyük Bedesten ve Cevahir Bedesteni olarak da anılan Eski Bedesten’dir. İlk yapıldığında Yeni Bedesten olarak adlandırılan yapı, Sandal Bedesteni yapıldıktan sonra Eski Bedesten ismini almış, Sandal Bedesteni ise Yeni Bedesten olarak anılmıştır.
Bedestenin Kuyumcular Caddesi’ne açılan kapısı üzerindeki taş kartal arması yüzünden yapının Fatih Sultan Mehmet tarafından yapılmadığı, aslında bir Bizans eseri olduğu görüşünü savunanlar olmuştur. Hammer, Osman Nuri Ergin, Zeki Pakalın ve Celal Esad Arseven bu şekilde düşünenlerdir. Bu görüşün tamamen yanlış olduğunu ispatlayan kişi ise; Ekrem Hakkı Ayverdi’dir. Ekrem Hakkı Ayverdi, Bizans’ta binaların içinde arma olmadığını, Türklerin kuş figürünü sevdikleri için yapıda süs unsuru olarak kullandıklarını, ayrıca bu figürün basık kemerli bir Osmanlı kapısı üzerinde bulunduğunu söylemektedir. Fatih’in vakfiyesini de tam olarak okuyan Ayverdi, yapının tamamen Osmanlı tarzında olduğunu da, kendisinden önce yapılmış olan Bursa Yıldırım ve Edirne Çelebi Bedestenleri ile olan benzerliklerini göstererek ispat etmektedir.[4] Bunun haricinde Fatih’in vakfiyesinde kullanılan “Darü’l-Bezaziye el-cedideti’l-marufi” cümlesi ve özellikle yeni anlamına gelen cedid kelimesi, yapının eskiden kalma olmayıp yeni yapıldığını da açıkça göstermektedir.[5] Fatih Devri tarihçilerinden Tursun Bey, fetihten sonra Fatih’in şehirde yaptırdıklarını anlatırken; “ …ali bezzazistan ve çarşılar ve bazargahlar ve ayende vü revende için vasi’ karvansaraylar yaptırttı” ifadesini kullanmıştır.[6] Bizanslı Kritovulos, “Şehrin vasatında ve hemen sarayın kurbünde surlarla tahkiye ve tanzim ve dahilen güzel ve şeffaf taşlarla vakfı tezyin edilmiş bir çarşı-i kebir vücuda getirildi” demektedir.[7] Ünlü tarihçi Evliya Çelebi ise, Seyahatname’sinde “Eski Bedesten, İstanbul’un kalabalık ve seçme yerinde, Osmanoğulları’nın büyük hazinesidir ki, güya kahkaha kalesidir. Bütün sefere gidenlerin, vezirlerin ve ayanın malları buradadır ki, yer altında nice yüz demir kapılı mahzenleri vardır. 857 (1453) senesinde Fatih Sultan Mehmed tarafından yapılmıştır” şeklinde bahsetmektedir.[8]
Bütün bu bilgilerden, İstanbul Kapalıçarşı’nın temelini oluşturan Eski Bedesten’in Fatih Sultan Mehmed Dönemi’nde yapıldığı ve tamamen Türk eseri olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
1336 m2 yüzölçümüne sahip olan yapıyı, 8 fil ayağı üzerine oturan 15 kubbe ve fil ayaklar üzerine gelen tonozlar örtmektedir. Kubbelerin hemen hemen eşit büyüklükte olduğu yapıda, kubbe kasnakları sekizgen ve masiftir. Tek katlı olarak düzenlenmiş binada, malzeme olarak duvarlarda moloz taş, kubbe ve tonozlarda tuğla kullanılmıştır. Fil ayaklar ise kesme taştan yapılmıştır.
Bedestene dört yönden birer kapıyla girilir. Mermerden yapılmış basık kemerli kapıların üzerinde, içten ve dıştan iki merkezli sivri hafifletme kemerleri vardır. Kapılardan kuzeydeki Sahaflar, güneydeki ise Takkeciler Kapısı olarak adlandırılır. Doğudaki Kuyumcular, batıdaki ise Zenneciler Kapısı’dır.
Aydınlatmada gün ışığından faydalanılan yapının güvenlik sebebiyle kubbe ve duvarlarının alt bölümlerinde pencere yoktur. Pencereler duvarların üst bölümlerindedir ve her kemere bir pencere gelecek şekilde yerleştirilmişlerdir. İçeriden düz, dışarıdan sivri kemerli pencereleri açmak için yapıyı dört yönden dolaşan ahşap bir gezinti yeri yapılmıştır.
Yapıda, iç duvarlara bitişik olarak düzenlenmiş, sivri kemerli kapılarla girilen ve “mahzen” olarak adlandırılan 44 adet dükkan bulunur. Kıymetli malların saklandığı mahzenlerin aydınlatma sistemleri yoktur. Havalandırma ise tonozların ortasına açılan deliklerle sağlanmıştır. Zamanla bu mahzenler, yeni yapılan dükkanların arkasında kalmış ve iç mahzen özelliği kazanmışlardır. Ayrıca yapının dışı da düzensiz şekilde yapılmış dükkan sıraları ile çevrelenmiştir.
KAYNAK: ALTAYLI.NET ( Gülberk BİLECİK )
FOTOĞRAFLAR: EROL ŞAŞMAZ |
FATİH SULTAN MEHMET BEDESTENİ –KARAKÖY-İSTANBUL Fotoğraf Galerisi
| | | | | | | | | | | | | | |
|